25 Ağustos 2010 Çarşamba
ŞİŞKO İLE SISKA
ŞİŞKO İLE SISKA
Nikolayevski garında iki eski arkadaş karşılaşmıştı; biri tombalak, öbürü kupkuruydu.
Şişko, istasyon büfesinde yemeğini henüz bitirmiş, yağlı dudakları olgun kiraz gibi pırıl
pırıldı. Keres şarabıyla turunç çiçeği kokuyordu.
Sıska olan, trenden yeni inmiş; valizler, bohçalar, şapka kutularıyla yüklü idi. Üstünden
...jambon, kahve telvesi kokusu geliyordu. Ardı sıra zayıfça, uzun sivri çenesiyle karısı
ve uzun boylu, ikide bir, bir gözünü kırpıştıran jimnaz öğrencisi oğlu yürüyordu.
Sıskayı birdenbire farkeden şişko, ona doğru atıldı:
- Porfiri, sen misin dostum, diye bağırdı. Yıllar var görüşmeyeli, nerelerdesin yahu?
- Vay canına Mişa sen misin?!.. Ne tesadüf bu! Çocukluk arkadaşım... Nereden
böyle?
İki arkadaş kucaklaşıp üç kez öpüştükten sonra yaşarmış gözlerle birbirlerini seyre
başladılar. Tatlı bir şaşkınlık içindeydiler.
- Hay çok yaşayasın dostum, diye öpüştükten sonra başladı zayıf olan. Kırk yıl düşünsem
aklıma gelmezdi burada karşılaşacağımız! Ne hoş sürpriz bu!.. Dur bakayım
sana bir; maşallah, hep eskisi gibi yakışıklı, dinç, iki dirhem bir çekirdek Mişa'sın.
Ee, anlat bakalım: Herhalde paralandın, evlendin değil mi? Ben de çoluk çocuğa
karıştım. İşte karım Lüiza, Wantzenbah'lardan... Protestan... Şu da oğlum
Nafanail, üçüncü sınıfta. Nafanya, bak bu amca, çocukluk arkadaşımdır, jimnazda
birlikte okuduk.
Nafanail bir şey düşünür gibi durakladı, sonra kasketini çıkardı.
Sıska devam etti:
- Evet okulda birlikteydik. Sana taktığımız adı hatırlar mısın, Mişa? Okul kitaplarından
birini cigaranla yaktığın için Herostrates diye takılırdık... Benim adım da
arabozuculuğumdan ötürü Ephialtes'di... Kıh-kıh... Çocukluk... Çekinme Nafanya,
sokul amcana. Bu da karım, Wantzenbah ailesinden... Protestan.
Nafanail biraz düşündü, babasının arkasına sindi.
Coşkun bir sevinçle arkadaşına bakan şişko:
- Nerelerdesin şimdi, dostum, diye sordu. Nerede görevlisin? Epey ilerledin herhalde?
- Eh, karınca kararınca... İki yıldır 8'inci dereceye yükseldim: Bir Stanislav*
taktılar... Aylığımız pek ahım şahım değil, ama ne yapalım?.. Karım piyano dersleri
veriyor, ben boş zamanda oymalı tabaklar yapıyorum. Pek güzel tabaklar, görsen!
Tanesini birer rubleye satıyorum. On tane alana ıskontom var doğallıkla... Geçinip
gidiyoruz işte. Merkezdeyim, şimdi aynı bakanlıktan masa şefi olarak aktarma edildim
buraya. Ya sen? Kimbilir, 6'ncı dereceye gelmişsindir yüzde yüz.
- Çık azizim, daha çık... 3'üncüdeyiz... İki yıldızım da var.
Sıska bir anda değişiverdi: Yüzü sapsarı oldu, durduğu yerde put kesildi. Ama bu
hal yalnızca kısa bir an sürdü. Ardından, yüzüne birdenbire bir gülümseme yayıldı. Kırış kırış
olmuş yüz çizgilerinden, gözlerinden sanki ince ince kıvılcımlar saçılıyordu. Kupkuru
gövdesi büzülüp kamburlaşmış, daha da sıskalaşmıştı sanki... Karısının sivri çenesi daha da
uzadı. Nafanail hazır ol durdu, ceketini ilikledi.
Sıska, şişko arkadaşının karşısında ellerini uğuşturarak:
- Bendeniz, Ekselâns... şey... Çok memnun oldum yani... mutlu oldum. Bir dostum,
çocukluk arkadaşımız da diyebilirim... Böyle bir yere ulaşmış olması... Kih-kih!..
- Bırak bunları Porfiri, ne biçim konuşma bu! Çocukluk arkadaşları arasında resmiyet
olur mu, ayıp!
Sıska daha da büzülerek:
- Aman efendimiz... Nasıl olur, diye kihkihlemeye devam etti. Devletlinin yüksek
iltifatları... Bizler için baha biçilmez... Devletlimize Nafanail'i tanıştırmakla onur duyarım.
Karım Lüiza... Protestanlardan...
Şişko karşılık vermek istedi; ama sıskanın yüzüne yayılan korku derecesinde saygı,
baygınca tatlılık, yaltaklanma midesini bulandırdı. Yüzünü sıskadan çevirerek elini uzattı.
Sıska, 3'üncü derece yüksek memurun elinin üç parmağını saygıyla sıktı, bütün
gövdesiyle eğilerek selam verdi ve Çinlilerin yaptığı gibi kihkihledi. Karısı gülümsedi. Nafanail
reverans yaparken kasketini düşürdü. Üçü, uzaklaşan şişkonun arkasından tatlı bir şaşkınlık
içinde bakakaldılar.
Anton Çehov
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder